SHUTTER ISLAND ya da AKLIMI YEDİM, ADAMDA BEKLİYORUM!

Lost'la ilgili yorumları okurken birinin Shutter Island (Zindan Adası) ile ilgili yazısına rastlamıştım. Leonardo DiCaprio The Beach (Kumsal) filmindeki performansıyla kalsın için açıkçası başka filmlerine pek yanaşmıyordum. Shutter Island filminde de aynı duyguya kapıldım; bu adam yaşını alıyor almasına ama bedeninin ergen oğlan hareketlerinden bir türlü kurtulamıyor ve bu ergenlik hali en çok The Beach filmine uygun düşüyordu. Neyse konumuz Leonardo'nun ergen hali değil, Zindan Adası (ve biraz da kitap/film karşılaştırması, hatta ada mevhumu)...


Buradan buyrun... ;)


Bahsettiğim Lost bağlantılı yazıda Zindan Adası ile benzerliklere dikkat çekiliyordu. Ada deyince zaten içe kapalılık, hiçbir yerin ortasında yükselen kurtarılmış (ya da kıstırılmış) alan, tek başınalık (ya da komün olma hali), bazen de kayıp olmak akla gelmez mi? İronik bir şekilde etrafı sularla kaplı bu coğrafya parçası bir taraftan özgürlük duygusunu da beraberinde taşır; çünkü kendine, özüne dönüşün de bir ifadesidir ada. Daha da ironiği ise kendine dönüşle birlikte 'kaçış' fikrini de kapsamasıdır. Diğer yandan adalı olmak, ayrıcalıklı olmak aynı zamanda.

Lord of the flies (Sineklerin tanrısı) filminde doğadaki saf kötülüğün ve saf iyiliğin çarpışmasına sahne olan bir ada söz konusudur; The Island (Ada) filminde sanal bir mutluluk dünyasında aydınlanışa ve kaçışa tanık odaklanırız; LOST adası bize nerede olduğumuzu, kim olduğumuzu sorgulatmak için adeta bir üstür; Robinson Crusoe doğaya ve insan ilişkilerindeki samimiyete dönüşü simgeler; Zindan Adası ise bedenle (ve dahi çıplaklıkla) özdeşleştirdiğimiz ama aslında en mahremimiz olan akıl oyunlarıyla ilgilidir. Karşınızda ne düşündüğünüzü bilen biri olduğunu düşünün; tüyleriniz ürpermiyor mu? Hadi ama kendinize biraz dürüst olun; bacak aramız değil, aklımız, zihnimiz en mahremimiz bence.

Özetle; komiserimiz Teddy bir adadaki akıl hastanesi / hapishanesinden kaçan bir 'hasta' için, yeni tanıştığı ortağı Chuck ile birlikte olay yerine çağırılır. Çocuklarını öldürdüğü için kapatılan bir kadın, hiçbir iz bırakmadan, kimseye görünmeden odasından yok olmuştur. Teddy adadaki yöneticilerin ve gardiyanların tuhaf olduğunu düşünse de kadının odasını incelerken küçük bir kağıda yazılmış bir şifre (67. hasta kim?) bulacaktır ve ipuçlarını takip ettiğinde bütün adanın dahil olduğu bir oyunun parçası haline gelecektir. Üstelik Teddy'nin geçmişteki travmaları da adada vücut bulmaya başlayacaktır.


Dediğim gibi hem kitabı okudum hem de filmi izledim. Her zaman olduğu gibi kitap çok daha hoşuma gitti çünkü oyunun detayları çok daha enteresan, hem de ne bileyim, kendi zihninizde yarattığınız tekinsiz ada çok daha başka oluyor. Polisiye gerilim tarzından hoşlanıyorsanız, üstüne üstlük ada halinin gizemi ilginizi çekiyorsa kitabını okumanız yeterli diye düşünüyorum. Çünkü film biraz yavan gelebilir. 

Kitap Artemis Yayınlarından çıktı, yazarı 'Gizemli Nehir' romanını da yazan Dennis Lehane... tavsiye ;)

Yorumlar

  1. aferin.. megalomanlık kırıntılarını tolere edersek sevimli olmuş.. Gereksiz laf sokuşturmalardan kaçın.. 8

    YanıtlaSil
  2. Spoiler Icermektedir!!! shutter island merak uyandirmayi basaramiyor...daha cok bitse ne oldugu meydana ciksa da gitsek hissi veriyor...oyunculuklar inandiriciliktan uzak ve bir de insaf be kardesim yani herkese boyle produksiyon hazirlanirsa batar o hastane:) gemiler vs

    YanıtlaSil

Yorum Gönder